Biraz yağmur yağdı da nihayet etraf (ve hatta bünyem) kendine geldi.
Oh beee!
Uzun süre yağmursuzluk ta zor bir durum… Susuz kalır mıyız endişesi… Karşı tepelerin buğday sarısı rengi…
Yeşilken ne güzeldi…
Paşam’dan beri eve getirip fotoğrafladığım ikinci salyangoz bu. Öyle de arsız birşey çıktı ki; tam showman… Şanslı günümmüş... Kabuğuna girmiyor, makinaya doğru uzanıyor… Çiçeğin her tarafında aynı anda olmak istiyor. O daracık dünyasında, sırtındaki kocaman yüküyle; bu dünya ona dar geliyor… Nasıl mutlu… Nerden anladın ki mutluluğunu diyeceksiniz ama; mutluydu valla. Ben bunları yavaş bilirdim, bu sandığımdan hızlı da çıktı. Kabuğundaki çatlağa, boyunun kısalığına bakmadan bir cüretkarlık, bir özgüven… Bravo dedim...Keşke ben de hayallerime ulaşmak için böyle cüretkar olabilsem...
Belki de cüret etmememin sebebi; zaten ulaşmış
olmamdır.
Ya da cüret ettiklerimi farkında değilimdir.
Bunu düşünmem gerek…
Gülümseyerek çektim fotoğraflarını…
Herkese sevimli ve güzel gelmeyebilir tabii ama gene de serserinin tekiydi ve kendine güveni beni bir hayli etkiledi...